Artık daha çok bilmiyor muyuz insanların
ruh hallerini? Belki gerçek belki yalan, ama insanlar hiç durmadan
paylaşmıyorlar mı ne olup bittiğini, ne hissettiklerini? Bilmem kim bilmem
nerede. Ne güzel, ne acı günler geçirmiştik seninle. Yolda karşılaştık, sinirim
bozuldu, tak iki cümle yazıvereyim, paylaşayım öfkemi, sana da “kapak olsun”,
oh ne âlâ memleket – ki inceltme işaretleri kaldırılmış olsa da ala olmasını
istemedim.- Paylaşmak iyi hoş tabii de insan yalnızca sözlerinin, adrese teslim
olduğunu mu zannediyor acaba? Akrabalar, arkadaşlar, öğretmenler, yabancı olup
da bir şekilde “arkadaş”ın olmuş olanlar, herkes öğreniyor ne olduğunu. Sen acı
bir halde bir şiir yazıyorsun bin tane geyik dönüyor senin ruh halinden
habersiz. Bir cümle yazıyorsun alınmaması gerekenler alınıyor.
İnsan, ne yalnız, ne kimsesiz, ne
boşlukta ve öfkeli artık. İnsanoğlunun vardığı noktayı okumak bu şartlarda çok
zor değil. Göz göze bile bakamayan, konuştuğu dili yazamayan, hiçbir insan
ilişkisinde başarılı olamayan kuşakların yetiştiğini göreceğiz giderek. Bizler
görebiliyoruz ama bunun içine doğmuş olanların “görebilmek” gibi bir
ihtimalleri yok. Gelecekte oldukça fazla stenografımız olacak, o kesin. Hızlı
bilgi akışı içinde dökülen lafların altında ezilip kalma tehlikesi yaşamak
düşecek bize tarihin sayfalarından. Kötü mü? Aslında pek de değil. Bilgisayarıyla
evlenmeye ya da sevişmeye çalışanları gördüğümüzde anlayacağız aslında
teknolojinin ne boyutlara varmış olduğunu. Karşılıklı iki çift laf konuşabilme
süresi gün geçtikçe kısalıyor. İnsanlar artık birbiriyle yüz yüze konuşmaktan
sıkılıyor. İnternetin kalkarsa daha iyi olacağını düşünen zihniyetin
yanındaymışım gibi olduysa da yapılabilecek bir şey yok. Onlar bilgi
edinilmesin, soru sorulmasın ki korkuyla, baskıyla aptallaşan insanları daha
rahat yönetelim derdindeler. Benim söylediğim ise tam tersi. Yüz yüze “de”
iletişelim ki birbirimizi tanıyalım, zevklerimizi renklerimizi bilelim ki
tartışabilelim, uzlaşabilelim. Hepsinden öte konuşabilelim. Düşünmenin,
sorgulamanın başka bir yolu var mı ki okumak ve konuşmaktan başka.
Paylaşmanın zevkini bilmeyen yeni kuşaklar için hayat çok daha zor ve
yalnız olacak. Onlara üzülmemek elde değil. Bizim o günleri görüp “bizim
zamanımızda” diyeceğimiz de aşikâr. Bizler göremeyiz belki ama –benim inancım
var- elbet bizden sonra bir kuşak görecektir, bilginin amacıyla ve yerinde-yeterince
kullanıldığını, zamana yetişebilmek için koşuşturmak yerine oturup sakince
“düşünen” insanların olduğunu. Kimsenin korkmak, kendini yalnız hissetmek
zorunda olmadığı, insanın duygularını bayağı bir şekilde ifşa etmek yerine herkesin onun hislerini paylaşabileceğini bildiği
bir yerin var olacağına inancımızı yitirmemeliyiz. Tırtıllar kelebeğe dönüşür
bir gün. Ve belki de umut onlardadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder