7 Ağustos 2012

Bilişime Bakış


            Artık daha çok bilmiyor muyuz insanların ruh hallerini? Belki gerçek belki yalan, ama insanlar hiç durmadan paylaşmıyorlar mı ne olup bittiğini, ne hissettiklerini? Bilmem kim bilmem nerede. Ne güzel, ne acı günler geçirmiştik seninle. Yolda karşılaştık, sinirim bozuldu, tak iki cümle yazıvereyim, paylaşayım öfkemi, sana da “kapak olsun”, oh ne âlâ memleket – ki inceltme işaretleri kaldırılmış olsa da ala olmasını istemedim.- Paylaşmak iyi hoş tabii de insan yalnızca sözlerinin, adrese teslim olduğunu mu zannediyor acaba? Akrabalar, arkadaşlar, öğretmenler, yabancı olup da bir şekilde “arkadaş”ın olmuş olanlar, herkes öğreniyor ne olduğunu. Sen acı bir halde bir şiir yazıyorsun bin tane geyik dönüyor senin ruh halinden habersiz. Bir cümle yazıyorsun alınmaması gerekenler alınıyor.
            İnsan, ne yalnız, ne kimsesiz, ne boşlukta ve öfkeli artık. İnsanoğlunun vardığı noktayı okumak bu şartlarda çok zor değil. Göz göze bile bakamayan, konuştuğu dili yazamayan, hiçbir insan ilişkisinde başarılı olamayan kuşakların yetiştiğini göreceğiz giderek. Bizler görebiliyoruz ama bunun içine doğmuş olanların “görebilmek” gibi bir ihtimalleri yok. Gelecekte oldukça fazla stenografımız olacak, o kesin. Hızlı bilgi akışı içinde dökülen lafların altında ezilip kalma tehlikesi yaşamak düşecek bize tarihin sayfalarından. Kötü mü? Aslında pek de değil. Bilgisayarıyla evlenmeye ya da sevişmeye çalışanları gördüğümüzde anlayacağız aslında teknolojinin ne boyutlara varmış olduğunu. Karşılıklı iki çift laf konuşabilme süresi gün geçtikçe kısalıyor. İnsanlar artık birbiriyle yüz yüze konuşmaktan sıkılıyor. İnternetin kalkarsa daha iyi olacağını düşünen zihniyetin yanındaymışım gibi olduysa da yapılabilecek bir şey yok. Onlar bilgi edinilmesin, soru sorulmasın ki korkuyla, baskıyla aptallaşan insanları daha rahat yönetelim derdindeler. Benim söylediğim ise tam tersi. Yüz yüze “de” iletişelim ki birbirimizi tanıyalım, zevklerimizi renklerimizi bilelim ki tartışabilelim, uzlaşabilelim. Hepsinden öte konuşabilelim. Düşünmenin, sorgulamanın başka bir yolu var mı ki okumak ve konuşmaktan başka.
Paylaşmanın zevkini bilmeyen yeni kuşaklar için hayat çok daha zor ve yalnız olacak. Onlara üzülmemek elde değil. Bizim o günleri görüp “bizim zamanımızda” diyeceğimiz de aşikâr. Bizler göremeyiz belki ama –benim inancım var- elbet bizden sonra bir kuşak görecektir, bilginin amacıyla ve yerinde-yeterince kullanıldığını, zamana yetişebilmek için koşuşturmak yerine oturup sakince “düşünen” insanların olduğunu. Kimsenin korkmak, kendini yalnız hissetmek zorunda olmadığı, insanın duygularını bayağı bir şekilde ifşa etmek yerine herkesin onun hislerini paylaşabileceğini bildiği bir yerin var olacağına inancımızı yitirmemeliyiz. Tırtıllar kelebeğe dönüşür bir gün. Ve belki de umut onlardadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder