“Yazmak
nedir” diye beynimin içinde bir ses yankılanıp duruyor. Öyle ki ne okutuyor, ne
yazdırıyor, ne uyutuyor? “Yazmak nedir?” Neden yazar ki bir insan? Klasik,
söyleyecek bir şeylerinin olması bilmişliğinden bahsetmiyorum. Ne yazar insan
ve neden ille de onu yazar? Beyninde bilinmezliğin kapısını açacak bir anahtar
mıdır o, ışıkların ötesini gördüren bir an mıdır sadece?
Ve
parmaklar kayıp gider boş bir kağıt üzerinde. Sevdiğinin tenine dokunmak kadar
narin, camları titreten rüzgarın sana dokunması kadar ürkütücü
bazen..görmüyormuşsun da parmaklarınla okuyabiliyormuşsun gibi, bilmek için
yapmak zorunda olma durumunun ta kendisi. “An”a düşmek, anda olmak, o harflerin
arasında dolaşıp, sana ait ve senden başka kişiler bulmak, unutmak için yazıp,
hatırlamak için okumak. Yazarak, geçmişini içinde bulunduğun “an”a toplarsın ve
okudukça görürsün ki hiç kimsenin yürüdüğü yol bu kadar berrak değildir
hafızalarında, bir zamanlar yazdıklarını şimdi okuduğun zamandaki kadar.
Yazmak
nedir? Bir itiraf mı? Tarihe, tarihine düştüğün bir not, bir anı parçası mı?
Yazdıkların sensen, yazarken düşünüp, cümlelerini seçerken sen, boşluğa karışan
cümleler kimin parçası? Neden o cümleler değil seçilen de bu cümleler seçilmiş
olanlar? O zaman yalan mı tüm itiraflar, tarihinde gizli anılar?
Koskocaman
eksik bir parçasın. Yazdığın hiçbir yazı bitmemiş, hiçbir konuyu
irdeleyememişsin, tamamlayamamışsın cümlelerinle. Bir kısmı hâlâ kafanda. O
yüzden aynı konuları işleyip, hatta belki aynı sonuçlara başka cümlelerle varabilme
durumu yazmak denilen şey…
Yine de tüm
bunlar açıklamıyor yazmanın ne olduğunu. O boşluk kapanmıyor, sorular yeni
soruları doğuruyor ve bir yumak içinde elin kolun bağlı, boş bir kağıt, elinde
yumuşak dokunuşlarla kalakalıyorsun. Anlatma isteği yetersiz, kelime denen şey
binlercesi arasından kağıda dökülenlerden yalnızca biri…Uyuyabilmek için,
kendinden başka kimseyi kandıramazsın artık tüm bunları düşündükten sonra.
Amaan, yazmak dediğin nedir ki?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder