Geçmişin hayaletleri. Gözlerinizin takılıp kaldığı bir noktadan çevrenizi
sarıveriyor. Ya da en alakasız zamanda birden beliriveriyor başınızın üzerinde.
Omzunuzun üzerinden kafasını uzatıyor ve kendisini hatırlatıyor, hep orada
olduğunu. Beyninizin içinde bir fırtına kopmaya başlıyor o vakit. Elleriniz
titremeye başlıyor. Anlık çakmalarla size yaşatıyor yeniden, yeniden, yeniden
kendisini. Telaşla gözlerinizi kaçırıyorsunuz, baktığınız yere zıplayıvermiş.
Susuyorsunuz. Daha doğrusu konuşmaya başlıyorsunuz onunla. Sizi rahat
bırakmasını söylüyorsunuz, gitmesi için rica ediyorsunuz, yalancı kahkahalarla
mutlu olduğunuzu gösterip temelli kaçırabileceğinizi sanıyorsunuz. Ama orada,
hiçbir yere gitmiyor. Çaresiz, onunla baş etmeye çalışmak zorunda kalıyorsunuz,
kalabalığın ortasında, kitap okurken, yemek yerken, uyur uykuda aniden
uyandırılmışken…
Ve işte o takılıp gitme anı. Yüzleşmek için meydan okuyorsunuz, “Haydi
gel, ne duruyorsun, gelsene! Bak buradayım işte! Burada duruyorum, tam
karşında!” Oysa o çoktan içinizde oluyor, gövdesiz, başsız, hissiz, mantıksız.
Sonrası bir hayaletler diyarında aşağı düşüş. Belki yukarı püskürtülme. Top
gibi oradan oraya, bir hayaletin kucağından bir başkasının kucağına anlık
sıçrayışlar. Geçmişin sokaklarında amansız bir kayboluş. Bir zinciri çekmeye
başlamak gibi. Sesiyle, rüzgarıyla, soğuk metal hissiyle ve birbirine bağlanan
halkalarıyla. Her çekişinizde onlarca insan, yüzlerce bakış, binlerce damla,
milyonlarca cümle çekiyorsunuz kendinize bu hayalet denizinden. Hepsi yakanıza
bir karanfil iliştiriyor, bir iğne batırıyor teninize, bir rüzgar, bir koku,
bir his bırakıyor kendisinden. Hızla akıp giden görüntüleri izlerken zaman
kavramınızı kaybediyorsunuz. Nerede olduğunuz meçhul, gittiğiniz yer karanlık.
Tek görebildiğiniz onlar. Tek istediğiniz bir an evvel bitmesi ve dönebilmek şu
ana…
Birden renkler yerlerine geri geliyor. Soru dolu bakışlar sizin nerede
olduğunuzu öğrenmek istiyor. Sabitsiniz, aynı yerdesiniz, ne bir adım ileride
ne bir adım geride. Bu yorucu yolculuktan geriye kalan hiçbir şey yok
kaybettikleriniz dışında. Zaman, eğlence, paylaşım, siz...Oraya sık sık gidip
geri geldiğinde eskisinden daha sağlıklı olan yoktur. Ruhunuza bir ağırlık
çökmüştür, içiniz sıkılmıştır, kesin başınız ağrımaya başlayacaktır. Ve
bilirsiniz ki bu ne ilk ne de son olacaktır. Siz nereye giderseniz gidin, ne
yaparsanız yapın, beyninizde kaldığı için sizi rahatsız eden her şey, geçmişin
hayaleti olup karşınıza çıkacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder