14 Ağustos 2012

Geçmişin Hayaletleri


Geçmişin hayaletleri. Gözlerinizin takılıp kaldığı bir noktadan çevrenizi sarıveriyor. Ya da en alakasız zamanda birden beliriveriyor başınızın üzerinde. Omzunuzun üzerinden kafasını uzatıyor ve kendisini hatırlatıyor, hep orada olduğunu. Beyninizin içinde bir fırtına kopmaya başlıyor o vakit. Elleriniz titremeye başlıyor. Anlık çakmalarla size yaşatıyor yeniden, yeniden, yeniden kendisini. Telaşla gözlerinizi kaçırıyorsunuz, baktığınız yere zıplayıvermiş. Susuyorsunuz. Daha doğrusu konuşmaya başlıyorsunuz onunla. Sizi rahat bırakmasını söylüyorsunuz, gitmesi için rica ediyorsunuz, yalancı kahkahalarla mutlu olduğunuzu gösterip temelli kaçırabileceğinizi sanıyorsunuz. Ama orada, hiçbir yere gitmiyor. Çaresiz, onunla baş etmeye çalışmak zorunda kalıyorsunuz, kalabalığın ortasında, kitap okurken, yemek yerken, uyur uykuda aniden uyandırılmışken…
Ve işte o takılıp gitme anı. Yüzleşmek için meydan okuyorsunuz, “Haydi gel, ne duruyorsun, gelsene! Bak buradayım işte! Burada duruyorum, tam karşında!” Oysa o çoktan içinizde oluyor, gövdesiz, başsız, hissiz, mantıksız. Sonrası bir hayaletler diyarında aşağı düşüş. Belki yukarı püskürtülme. Top gibi oradan oraya, bir hayaletin kucağından bir başkasının kucağına anlık sıçrayışlar. Geçmişin sokaklarında amansız bir kayboluş. Bir zinciri çekmeye başlamak gibi. Sesiyle, rüzgarıyla, soğuk metal hissiyle ve birbirine bağlanan halkalarıyla. Her çekişinizde onlarca insan, yüzlerce bakış, binlerce damla, milyonlarca cümle çekiyorsunuz kendinize bu hayalet denizinden. Hepsi yakanıza bir karanfil iliştiriyor, bir iğne batırıyor teninize, bir rüzgar, bir koku, bir his bırakıyor kendisinden. Hızla akıp giden görüntüleri izlerken zaman kavramınızı kaybediyorsunuz. Nerede olduğunuz meçhul, gittiğiniz yer karanlık. Tek görebildiğiniz onlar. Tek istediğiniz bir an evvel bitmesi ve dönebilmek şu ana…
Birden renkler yerlerine geri geliyor. Soru dolu bakışlar sizin nerede olduğunuzu öğrenmek istiyor. Sabitsiniz, aynı yerdesiniz, ne bir adım ileride ne bir adım geride. Bu yorucu yolculuktan geriye kalan hiçbir şey yok kaybettikleriniz dışında. Zaman, eğlence, paylaşım, siz...Oraya sık sık gidip geri geldiğinde eskisinden daha sağlıklı olan yoktur. Ruhunuza bir ağırlık çökmüştür, içiniz sıkılmıştır, kesin başınız ağrımaya başlayacaktır. Ve bilirsiniz ki bu ne ilk ne de son olacaktır. Siz nereye giderseniz gidin, ne yaparsanız yapın, beyninizde kaldığı için sizi rahatsız eden her şey, geçmişin hayaleti olup karşınıza çıkacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder